Yerel anlamda toplumları yönetenler temelde 2 ana bileşenin etrafında örgütlenme modeli geliştirmişlerdir. Devlet öncüllüğünde merkezi otoriteye sıkı sıkıya bağlı bir anlayış ile ademi-merkeziyetçi bir yerellik anlayışı sürekli kendini kabul ettirme eğilimindedir. Temelde 'Sağ' ve 'Sol' olarak adlandırdığımız bu reel politik stratejinin esasen üçüncü bir yolu daha vardır. Lakin yazımızın içeriğinin dağılmaması adına bu duruma girmeyeceğim.
Ülkemizde kamu idaresi bir bütündür. Kamu hizmeti merkezi yönetime sıkı bağlı yerel idareler tarafından yerine getirilmektedir. Fakat esasen ana sorumluluk ve kaynak, merkezi idarenin inisiyatifindedir. Merkezi idare, yani hükümet; hızlı ve dengeli kalkınmayı sağlamak, yerel yönetimleri kontrol etmek, gerekirse teknik destekte bulunmak ya da finanse etmekle yükümlüdür. Belediyeleri yönetim sorumlulukları ile baş başa bırakmamak için farklı kontrol mekanizmaları yardımıyla denetim yapmak durumundadır. Belediyelerin kararları ve organizasyon şemaları ile personeli üzerinde vesayet kullanarak mali gücü elinde bulundurmak verdiği güçle otorite sağlamaktadır.
Denizli özelinde ise merkezi hükümet ile aynı pencereden dünyaya bakan belediyelerin mücavir alan içinde yaşayan toplulukları irite etmek, mağdur etmek, zarar ettirmek üzerine inşa edilmiş; ülke genelinde olduğu gibi burada da 'kamu yönetimi' adına değil sanki şirket yönetiyormuş gibi hareket edilmektedir. Belediye personeli muhalif gruplara para karşılığında üye edilip siyaset manipüle edilmektedir. Denizlispor üzerinde oynanan senaryolar da ayrı bir yazının konusudur.
Aylar yıllar süren Ankara asfaltı ve Üçgen mevkii mağduriyetlerine girmeyeceğim bile. Ulus Caddesindeki yaşayanların ayaklanması dün gibi akıllarda. Yapılan yollar daha ay dolmadan tekrar tadilat için kapatılıyorsa, her yağmur yağdığında Venedik'in ilkel versiyonu görüntüsü veriyorsak, ulusal yarışma programlarında bile alaya alınarak "Sabah geçtiğiniz yoldan akşam geçemediğiniz kent hangisidir?" sorusuna yanıt oluyorsak, sosyal medyada hangisi Mars'taki kraterdir sorusunun altına konan görsel Denizli sokakları ise, 29 Ekim Bulvarı, Çamlık Caddesi ve Lise kavşağı hala rezil durumdaysa, Kız Meslek Lisesi, Denizli Lisesi, Özel İdare İşhanı gibi kent kültürünün kodları yerle bir ediliyorsa, Delikliçınar Cami önündeki ağaçlardan başlayıp kentin nefes alan tüm damarları yok ediliyorsa, Tavas makası defalarca yeniden yeniden yol yapımına şahit oluyorsa, kentin tamamındaki mezarlıklar güya bakılıyor gibi gösterilip birkaç afişle sadece propaganda yapılıyorken tamgalar içler acısı haldeyse, İlbade mahallesi başta olmak üzere kenar mahallelerdeki alt yapı çalışmaları hala bitirilmediyse 100 Yılın Alt Yapı Çalışması ancak Halt Yapı Çalışması olarak adlandırılabilinir.
Kentin sorunları bu yazıya sığmayacak denli karmaşık ve uzun. Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta ise henüz yeni şehirleşmiş olan Albayrak, Çakmak ve Selçukbey Mahallesi gibi bölgelerde bile hala aylarca süren yol yapım çalışmalarının koordinasyonsuzluğu ve basiretsizliğinin bölge sakinleri ve esnaf tarafından defalarca şikayete konu olmasına rağmen hala ilerlememiş olması. Somut bir örnekle mevzuyu özelleştireceğim. EVORA konutları kentin en dinamik gayrimenkul bölgesinin en büyük projesi malumunuz. Bu projeye yürüme mesafesinde olan Selçukbey Mahallesi Mehmet Avcı Caddesi, Albayrak Meydanı üstündeki Şehitler Meydanı tarafındaki cadde. Aralık ayından beri yol yapım çalışmasının devam ediyor olması yanı sıra DESKİ, AYDEM ve TÜRKSAT yetkililerinin ifadelerine ve çalışanların anlattığına göre kurumlar arası koordinasyonsuzluk ve iletişim sorunları nedeniyle defalarca kazılmış, yenibaştan kapatılmış ve tekrar kazılmış durumdadır. Bir Avrupa kentinde o muhitte oturan insanların önceden bilgilendirilmesi ve mağduriyetlerin önlenmesi adına sürecin kontrol edilmesi ile koordinasyon sağlanırken; Denizli'de yolun geç yapılmasının nedeni olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyareti maksadıyla ana arterlere kaydırılan ekiplerin buralardaki çalışmalara ara vermiş olması gibi komik savunmalara geçilmiştir. Kaldı ki bizatihi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapmış olan Erdoğan bizzat kendisi İstanbul'a ihanet ettiklerini itiraf etmişken bu savunma özrün kabahatten büyük olduğu gerçeğini yüzümüze vurmaktadır.
Denizli'deki müteaahitlerin belediye kaynaklı mağduriyetlerine de bu köşede zaman zaman yer vereceğim. Bunları her türlü baskıya rağmen korkusuzca dile getirebilecek sayılı birkaç kalemden biri olacağıma şüpheniz olmasın. Artık "Kral Çıplak" ve bunu yüksek sesle haykıracak bir yer var. Bu yazıyı okuyan herkesten sokağında, apartmanında, inşaatında mağduriyet yaşanan her bilgiyi bana iletmelerini istiyorum. Çıkaracağım envanteri analiz ederek yaklaşan yerel seçimlerde anlamlı bir geri bildirim yapmak niyetindeyim.
Son olarak yerel yaşam; odağını, maliyetlere ve kıt kaynaklara yöneltmiş geleneksel ekonominin yerini, ilgisi temel insan ihtiyaçları ve iyi yaşam koşullarını etik anlamda baz alacak yönetimlerle taçlandırılmalıdır. Bunu şimdiki belediyelerin yapamadığı ve bunu yapacak vizyonlarının olmadığı apaçık ortada. İnsan dayanışması; maddi kazancın, yandaş rantının ve egoizmin yerini almalıdır. Verilen hizmetlerin dev bilboardlarda resimli propagandasının parasını cebinizden ödemekten bıktıysanız sesime kulak verin. Belediye meclisleri kent yaşamının ve karar almanın mekanı olduğu kadar optimum şekilde koordine edilmiş üretim ve kent yönetiminin şekillendiği ve yurttaşların katılımına açık merkezler olmalıdır. Maddi çıkardan ziyade aklı öne çıkarmalı, kıtlık ve yoksunluk halini bile rasyonellik çerçevesinde evrenselliğe yükseltmelidir. Bu kavramlar elbette ki toplumsal ekolojiyi ve doğayı red eden, ağaç düşmanı mevcut yönetime çok uzak değerler. O yüzden tüm kent sokakları, bütün esnaflar, her bir ev öfkeyi organize ederek tepkisini yükseltmeli ve bu beceriksizliği tarihe gömmelidir. 100 yılın alt yapısı belli ki 100 yıl sürecek. Ama bu kentin yaşayanlarının sabrı önümüzdeki yerel seçimlere fena yansıyacak.