Sayın İmamoğlu;
"İstanbul Ankara'dan yönetilemez" ve "Kent Anayasası Oluşturacağız" minvalinde söylemlerinizi, zamanlama açısından ulusal değerlerin hala önemli olduğuna duyduğumuz inanç sebebiyle itiraz ediyor olmakla birlikte; haftalardır verdiğiniz mücadeleyi azimli ve yılmaz bir alçakgönüllü üsluba giydirmek suretiyle inşa ediyor olmanızı takdir ve duygusallıkla takip ediyorum.
Toplumun, -kendisine itimat edip rey verenler tarafından dahi- mevcudiyeti hususunda endişe duyduğu bir iktidar ile sempati duymaya son derece aç olduğu 'Lider Fantezisi'nin oluştuğu mevcut şartlarda hiç umulmaık bir anda, pek çok entellektüelin küçümsemesine rağmen ortaya çıkarak etkin oldunuz.
Sağcı pragmatizmin para ve güç arzusunu; ailenin, toplumun, tarihin ve hatta dinin üzerinde gördüğü, intimak merkezli tiyatronun infazcı figürleri olan YSK temsilcileri nezdinde hukuksuzluğun vücut bulduğu, sosyolojik bir bilmeceye dönüşen mücadelenizde sizden yana tavır ve inisiyatif alarak bulunduğum tüm davranış düzlemlerinde kararlılığınızın bayraktarlığını yapıyor olmak şimdilik tek övünç halimiz.
Umudunuz dik, kararınız net olmaya devam ettiği müddetçe yanınızdayız.
Saygılarımla,
DSP Denizli Eski İl Başkanı
Volkan ÇOBANOĞLU
İlgili mektubu 07.05.2019 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na Sarayköy Açık Ceza İnfaz Kurumu mahkumu olarak yollamıştım.
2015'ten bu yana sürdürdüğüm DSP Denizli İl Başkanlığı görevim ve yeni örgütlenme modelimiz neticesinde her ne kadar mevcut ve geçmiş seçimlerde konjonktürün uygun olmaması nedeniyle başarısız olsak dahi, Demokratik Sol ilkelere ülkemizin eskisinden daha elzem halde muhtaç olduğunu üzüntü lakin aynı zamanda umut ile izlemekteyiz.
Zulmün ve otoritenin tüm kurumları ile gündemi meşgul ettiği şu günlerde kişisel ya da kurumsal hırsları rafa kaldırmanın zarureti de ortadadır. Buna istinaden CHP'nin geçmişte MHP, günümüzde IYI Parti ve Saadet Partisi ile Genel Başkanlar düzeyinde görüşme yaparken; DSP ile diplomatik nezaket gereği dahi benzer ilişki içine girmemek suretiyle yapmış olduğu tercihe rağmen, İstanbul adayımız demokrasinin katledildiği seçimlerde demokrasi inancına duyduğu saygıya istinaden istifa etmiş, Parti Meclisi de oybirliği ile kararını onaylamıştır. Zira "zalimin en büyük hatası zulüm ettiklerini de kendine benzetmesidir" önermesinden yola çıkarak siyaset son günlerde oldukça acımasız söylemlere kaymıştır. Gündemi farklılaştırmanın anlamsızlığından dolayı bu konuya girmenin şu aşamada kazanç sağlamayacağı açıktır. Seçimin galibi ise şimdiden bellidir.
İptal için her türlü hukuksuzluğun yapıldığı, türlü cambazlıklarla demokrasinin iğdiş edildiği seçimlerin iktidar tarafından gayri meşru yöntemlerle kazanılacak olduğu bizatihi kendi söylemlerinden anlaşılmaktadır. Bu sürecin sosyolojik tahlillerini ve "dervişin fikri ne ise zikri o olur" halinden seçim sonucunu bu köşeden analiz etmeye devam edeceğim. Milletin teveccühünü ve sempatisini kazanmış bir adaya karşın oldukça vasat bir cehaletin temsilcisi olan iktidarın adayının bu gayrimeşru mücadelesini hukuki ve ahlaki bir yarış olmadığı açıktır. İstanbul seçimi "geminin batması ya da su üstünde tutunması" için bir kırılma noktası olacaktır. An itibariyle ne gemiyi terk etmek ne de geminin batmasına göz yummak gibi bir tercihte bulunma noktasında olmadığımıza göre, söz konusu olan çalma eylemidir ve bunun için de "siz iyi bilirsiniz" retotiği yeterince açıklayıcıdır. Kaldı ki; "Yeterince hırsızlık yaparsan, çaldığın paralarla seni aziz ilan edecek bir kilise satın alabilirsin." Comte De Lautreamont