Sevme konusu gündeme geldiğinde “Mangalda kül bırakmayız”.
Dünya sevgi üzerine kurulu,
Dünyayı sevgi kurtaracak,
Sevgi tüm düşmanlıkları yener,
Sevgi ile kazanamayacağımız gönül yok deriz.
Ancak genelde insanlardan bahsederken, hep sevmediklerimizden bahsederiz. İnsanların yüzüne sevdiğimizi söyleyemeyiz. Hatta “filanı bitim kadar sevmem” demek sohbetlerimizin ana temasıdır. Yani Sevmeye en fazla ihtiyacımızın olduğunu söylediğimiz ama gizli ya da açık nefret söylemlerimizin ortalıkta dolaştığı yaşamımız var.
Peki aynı atmosferi soluduğumuz kişileri neden severiz ya da neden sevmeyiz?
Birisini sevme ya da sevmemenin ölçüsü nedir? Bu konu kafama hep takılır.
Sonunda sevmeyi matematiksel olarak modellemeye çalıştım.,
Matematik etrafımızdaki nesne hatta olayları doğru anlamak için bir araçtır.
Bir şeyin ne kadar büyük ya da küçük, yakın ya da uzak, sıcak ya da soğuk olduğunu matematik ile ifade ederiz. Seçimlerde kimin kazandığını matematiksel ifadeler ile belirleriz.
Peygamber Efendimiz için “Sevdiği kişiye sevdiğini mutlaka söylediği” ifade edilir.
Günümüzde biz bırakın sevdiğimizi söylemeyi, aksine sevmediğimizi her fırsatta söylemeyi adet edindik. Bir topluluk içinde kasıla kasıla “Ben filanı bitim kadar sevmem” demeyi marifet bilir hale geldik.
Peki Sevme ya da sevmemenin ölçüsü nedir?
Neye göre sever, neye göre sevmeyiz?
Sevmek mi kolaydır, Yoksa Sevmemek mi?
Sevmeyi de matematiksel olarak değerlendirecek olursak:
Sevmeyi 0 ile 100 arasında sayılarla ifade edelim. Yani yüzlük not sistemi kullanalım.
Sevmenin en alt seviyesini sıfır, en üst seviyesini yüz sayısı temsil etsin.
Bunun yanında sevme ile sevmemeyi birbirinden ayıracak sıfır ile yüz arasında bir sınır belirlememiz gerekecek. Bizim inancımıza göre, Allah’ın hesabımızı görürken, sevaplarımız ile günahlarımızın hesaplanacağı ve sevaplarımız bir fazla ise affedileceğimiz vardır. Bu açıdan bakıldığında puan 50’nin üzerinde ise kişi sevilir, 50’nin altında da ise sevilmez.
Bir de değerlendirmeye bile girmeyen, girmemesi gerekenler vardır. Yine bizim inancımıza göre bunlar “Büyük günah işleyenler”dir. Bunlar ırzımıza, namusumuza göz dikenler, rızkımıza kast edenler, vatana, millete ihanet edenlerdir. Yani birisi rızkımızı, namusumuzu, vatanımızı elimizden almaya çalışıyorsa; bunun sevilmeye hakkı yoktur. Bunların dışında herkes değerlendirmeye alınır ve sevilir.
Bu sınırları belirledikten sonra yapmamız gereken bir kişiyi bize sevdiren veya sevdirmeyen özelliklerini yazmak, bunlara puan vermek. Daha sonra bunları toplamak ve toplam puan 50’nin üzerinde ise o kişiyi sevmek yoksa sevmemektir. Tabi bunu açıklamak ya da açıklamamak size kalmıştır.
Aslında Olayın matematiği çok basit gibi görülüyor. Ancak benim sorun gördüğüm ve bizi yanıltan kısım bu noktadan sonra başlıyor.
Çünkü elimizdeki rakamları değerlendirmek için durduğumuz başlangıç noktamız çok önemlidir.
Sevmeye puan vermeye başlangıç noktamız sıfır ya da yüz olabilir.
İşte, o başlangıç noktası sonucu tamamen değiştiriyor ve bizi de bu yanıltıyor.
Ya sevgi insanı ya da nefret insanı oluyoruz.
Devam edecek…
Sevgiyle kalın,
Dostlukla,
12.01.2018