Goethe:
"Tarafsız olmaya söz veremem, Ancak Samimi, Gerçek, Dürüst, Doğru, İçten, İçi dışı bir olmaya söz verebilirim" diyor...
Ben hiç kimsenin tarafını merak etmem. Tarafını da sormam. Bunun yanında bazıları ısrarla “tarafsız” olduklarını söylerler. Hatta “ben devlet memuruyum, sivil toplum örgütü üyesiyim, gazeteciyim taraf olmamam” derler. Dolayısıyla da böyle söyleyince kendince tarafsız olur? Karşısındaki de bu inanır?
Gerçekte böyle midir? Hayır, asla böyle değildir.
Peki, Tarafsız nasıl olunur? Tarafsız olunabilir mi? Tarafsız olmaya gerek var mıdır?
Bir kişi tarafsız olduğunu nasıl belli edebilir mi ve hatta ispat edebilir mi?
Şu anda bizdeki tarafsızlığın bir ispatı bir siyasi partiye üye olmamak...
Yani, kağıt üzerinde bir siyasi partiye üye iseniz,“taraflı”,
kağıt üzerinde üye değilseniz tarafsızsınız, öyle mi?
Hatta siyasi parti üyeliğinden istifa edince taraflı iken tarafsız oluyorsunuz öyle, mi?
Gerçekte taraf tutma gönül ile alakalıdır.
Futbolda olduğu gibi taraftar hatta fanatik taraftar olmak için kayıtlı olmaya gerek yoktur.
Acaba Türkiye'de takım tutuyorum diyenlerin yüzde kaçı o takıma resmi olarak üyedir?
Bir derneğin seçimlerine katılmıştım.
Seçimde iki taraf vardı.
Kongrede tek liste olarak seçime katılma teklifi gündeme geldi.
Bunun için ifade edilen bir öneriye aklıma geldikçe hala gülerim.
Teklif şuydu:
7 kişilik yönetim kuruluna 3 sizden üye, 3 bizden üye olsun.
Bir tane de tarafsız başkan olsun. O da üniversite hocalarından şu isim olsun.
Tarafsız denilen kişi üniversite hocasıydı, doğru.
Ama o kişi o grubun liderliğine soyunan bir kişiden başkası değildi.
Kağıt üzerinde herhangi bir partiye üyeliği yoktu ama o grubun tarafı olduğunu herkes biliyordu.
“Tarafsızım” diyenler bir cümle ile bunu der.
Ama diğer;
söyledikleri ve söylemedikleri,
yaptıkları ve yapmadıkları,
yazdıkları ve yazmadıkları
övdükleri ve övmedikleri,
eleştirdikleri ve eleştirmedikleri,
beraber oldukları ve olmadıkları,
destekleyenleri ve desteklemeyenleri,
konuştukları ve sustukları ile
hangi tarafta oldukları açıkça ortadadır.
Aslında bu kişinin tarafını söylemesine bile gerek yoktur.
Hatta bu durumda “Tarafsızım” demesi kadar komik bir şey de olamaz.
Hani diyorlar ya… Sosyal medya çıktı mertlik bozuldu.
Aslında mertlik bozulmadı. Gerçek yüzler daha net ortaya çıktı.
“Tarafsızım” diyor ama paylaştıkları ile hep kendisinin karşısında gördüklerini olumsuz eleştiriyor, onların bir eksiğini buluyor, olumsuz eleştiri yaparken yüz tane güzelliğin yanında ısrarla bir tane düzeltilebilecek hatadan bahsediyor. Bu yazdıkları ile kimin alkış tutacağını, kimin memnun olacağını biliyor. Zaten onlar da hemen alkış tutuyor. “Karşı tarafta” olarak gördüğü birisi karşı tarafın bir eksiğini söylediğinde hemen alkışlıyor. Övdükleri, yere göğe sığdıramadıkları hep kendi tarafındaki kişiler. Yerdikleri ise hep karşısında gördükleri kişiler. Karşısında gördüklerinin bir güzelliği olduğu zaman, sus pus…
Aynı olay karşısında taraflar o kadar net görülebiliyor ki:
Bir doğa olayının ardından daha “geçmiş olsun” bile demeden hemen olumsuz eleştiriler, dalga geçmeler başlıyor.
Örneğin İzmir’de çok yoğun bir yağmur ve fırtınadan sonra su bir anda tahliye olmuyor ve bazı yerlerde su seviyesi yükseliyor. Hatta bazı yerlerde su baskınları oluyor. “Karadan sağanak şekilde gelen, denizden de dalgalar ile fırlayan suyun nereye nasıl tahliye olacağını” sormuyor. Başlıyor kendince dalga geçmeye. Bir uzmana sorma lüzumunu hissetmiyor. Halbuki sorsa şehir merkezlerinin 100 yılda bir olabilecek yağışlara göre projelendirdiğini dolayısıyla her yağan yağmurda suyun aniden tahliye olamayacağını öğrenecek. Belki de biliyor ama işine gelmiyor. Örneğin yapılan hesaplara göre saniyede 40 metreküp su taşıyabilecek bir sel tahliye kanalına, 70 metreküp su geldiğinde bu kanalın bu suyu taşıyamayacağı çok açıktır.
Peki; benzer durum Denizli’de olduğunda ne oluyor?
İzmir’de konuşanlar, ahkam kesenler susuyor. İzmir’de susanlar, dalga geçmeye başlıyor.
Elbette ki, bunların içinde bizim tarafsız da var. Bundan sonra çıkıp biz sormadan ısrarla “tarafsızım” diyor. Neye inanalım? Söylediklerine mi? Yaptıklarına mı? Aslında bu yaptıkları saygısızlıktır, samimi, gerçek, dürüst, doğru, içten, içi dışı bir, adaletli olmamaktır.
Peki; olması gereken tarafsızlık mıdır? Yoksa daha başka bir şey midir?
Johann Wolfgang von Goethe'nin çok sevdiğim ve bana bu konuda ışık tutan bir sözü var.
O da şudur:
“I can promiseto be sincere, but I cannotpromiseto be impartial.”
Bir şeye söz verebilirim, ama tarafsız olmaya söz veremem diyor. O bir şey için "sincere" kelimesini kullanıyor, İngilizce bilenler bu kelimenin "sincerelyyours" olarak mektuplarda kullanıldığını bilirler.
"sincere" kelimesi Türkçemizde "Samimi, Gerçek, Dürüst, Doğru, İçten, İçi dışı bir"anlamlarına geliyor...
Yani Goethe:
"Tarafsız olmaya söz veremem, Ancak Samimi, Gerçek, Dürüst, Doğru, İçten, İçi dışı bir olmaya söz verebilirim" diyor...
Bence en doğrusu da budur:
Bırakın da; insanlar tarafını isterlerse açıkça ifade etsin.
Ancak;
Samimi,
Gerçek,
Dürüst,
Doğru,
İçten,
İçi dışı bir olsunlar.
Yani tarafsız olmamıza gerek yok, samimi, gerçek, dürüst, doğru, içten, içi dışı bir olalım yeter.
Dostlukla…
14.06.2018