Asgari ücret açlık sınırını bile karşılamazken, yoksulluk her geçen gün derinleşiyor. Halkın çığlıklarına kulaklarını tıkayan bir hükümet, pembe tablolarla gerçeği örtmeye çalışıyor.
Halkın omuzlarına yükledikleri yüklerle tahtlarını sağlamlaştıranlar, gerçeklerden her geçen gün daha da kopuyor. Açlık sınırının altında bir asgari ücret, sefalet maaşlarına mahkûm edilen emekliler ve yoksullukla boğuşan milyonlar... Türkiye'nin dört bir yanında adaletsizlik çığ gibi büyürken, hükümet pembe masallar ve sahte zaferlerle bu karanlık tabloyu örtmeye çalışıyor. Ancak, halkın sesi bir gün her şeyi yerle bir edecek kadar güçlü yükselecek.
Şimdi bir kez daha şu tabloya bakalım:
Asgari ücret, büyük bir beklentiyle halkın önüne sunulan 30 bin liranın yanına bile yaklaşmayarak 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Emeklilere ise 14 bin 169 lira reva görüldü. Allah’tan 14.169 lira oldu da 14.170 lira olmadı! Yoksa memleket batardı, değil mi? Şu bir liralık dehanızı alkışlayalım, Sayın Cumhurbaşkanı. Siz memleketi bir liralarla kurtarırken, halk yoksulluğun karanlığına mahkûm ediliyor.
Ev kiraları yıllık yüzde 68 artarken, bu maaşlarla bir insan nasıl yaşar?
Düşünüyorsunuzdur herhalde, ama belli ki halkın yaşamı sizin TÜİK verilerinizde yaşanan o şaşalı refahla örtüşüyor. Türkiye’nin gerçekleriyle taban tabana zıt bu tabloları sunan kurumunuz nereden alışveriş yapıyor? Hangi evleri kiralıyor? Söyleyin de, biz de öğrenelim! Tüm ülke TÜİK’in masallarında yaşayabilseydi, belki de bu sefalet daha az hissedilirdi.
Halkı açlık sınırına mahkûm ettiniz!
Aylık gıda harcamasının 21 bin 83 lira, toplam yoksulluk sınırının ise 68 bin 675 lira olduğu bir ülkede asgari ücret açlık sınırının altında. Bu durum çalışanın hakkını çalmak değil de nedir? Emeğin bu kadar sömürülmesi, çalışanların yaşamının çözülen bir kumaş gibi parçalanması sıradan bir hata değil, sistematik bir politik tercihtir.
CHP lideri Özgür Özel’in “Çalışanın hakkını yediniz, sefalet ücretini dayattınız” sözleri yerinde ama yeterli mi? Hayır! Bu sefalet ücreti sadece çalışanın hakkını yemekle kalmıyor, halkı çaresizlik ve ümitsizliğe mahkûm ediyor.
"Aile Yılı" söylemleriyle halkla dalga mı heçiyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “2025’i Aile Yılı ilan ettik” diyor. Peki hangi aileler? Ekonomik sebeplerle boşananların sayısı evlenenlerden fazla. Yoksulluğun pençesindeki çocukları koruyamayan bir sistemde hangi “aile”den bahsediyorsunuz? 2024 yılında 280 kadının öldürülmesi, çocuk istismarı çetelerinin ortaya çıkışı ve yeni doğan bebeklere bile şiddet uygulanıyor olması sizin çizdiğiniz pembe tablonun altında yatan kara gerçeklerdir.
Aile kavramının çöküşünde ekonomi politikanızın da payı büyüktür. Yıllarca çok çocuk önerisiyle çıktınız; ama çocukların geleceklerini ellerinden aldınız. Bu ülkede beşikteki bebeklerin hakkına bile göz dikildi!
Bebek katilinin taleplerine kulak verirken halkın çığlığını duymuyorsunuz!
Bugün ülkenin gündeminde İmralı’daki bebek katilinin talepleri var. O kadar ileri gittiniz ki, katilin istekleri üzerine pazarlıklar yapılıyor. Memlekette doktorlar, öğretmenler, işçiler eylemde. Memur, emekli, öğrenci sefalet çukurunda. Ama kimse halkın çığlığını duymuyor.
Sayın Erdoğan, sınır ötesi kahramanlıklarınızdan bahsederken işçinin terini, emeklinin onurunu gasp ettiniz. Bu ülkede refahtan bahsederken, gerçeklere öylesine kör oldunuz ki halkın çaresizliğini sahte zaferlerle örtmeye kalktınız.
Koltuğunuzu korumak için halkı unuttunuz!
Bu halk sizi unutmaz. Ama unutmayın, halkı yok sayanları da tarih unutmaz. Bugün çalışanlar, emekliler, gençler, kadınlar; herkesin sesi bir gün öylesine yükselecek ki siz ne yaparsanız yapın o çığlıkları bastıramayacaksınız. Koltuklarınızı korumanın peşinde koşarken halkın öfkesini hiçe saymayın. Bir gün o koltukların altındaki zemin halkın sesiyle çöker!
Bu ülkenin gerçek sahipleri halktır!