Ülkemizde her geçen gün özel sektörün borçları artmakta, üretim sektörü gerilemekte ve insani gelişmişlik sonuçları dibe vurmaktadır. Genel seçimler sonrası kredi faizleri arttı. Geçmediğimiz köprünün geçiş ücreti arttı. Elektrik fiyatları arttı. Pazar, manav, kasap ve markette fiyat artışları dar gelirliyi zor duruma soktu.
Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Cumhuriyet’in kuruluşu ile ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlu başlattığı devrimleri ve uygulamaları, Türk Milleti’ni yeni bir istikamete çevirmişti. Daha sonra fabrikaların ve Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla ülkenin ABD himayesine sokulması sonucu, ekonomi ve sosyal alanlarda sorunları da beraberinde getirdi.
Ülkemizi yönetenlerin, dışarıda yanlış dış politika ve içeride toplumsal uzlaşıyı esas almayan uygulamaları ekonomiyi dar boğaza soktu. Enflasyon artması döviz kurlarını da etkiledi. Piyasada, tüketim malları başta olmak üzere fiyat artışları artık hissedilmeye başlandı. Aylar öncesi bu günlere geleceğimizin emareleri görülmüştü. Uyum yasaları bile çıkarılmadan seçim kararının alınması esas emareydi. Ekonomideki daralmayı gören siyasi iktidar baskın seçim kararını aldı.
Alanlarda anlatmıştık; “ülke iyi yönetiliyorsa, ekonomik değerler ümit vericiyse neden erken seçime gidiliyor?” İletişim kanallarının sınırlı olması, özellikle yazılı ve görsel basının tek yanlı olması nedeniyle toplumumuzda algı oluşturuldu. Son günlerde Halk Bankası’nın dövizde kur düşürmesi ve sonrası normale dönmesi, teknik hata veya saldırı gerekçeleri vicdanları rahatlatmamıştır.
Referandum öncesi ve Genel Seçimler öncesi alanlarda ülke yönetiminin değiştirilmek istendiğini anlatmıştık. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, birlikte yaşamak, refah, güvenlik ve toplumsal uzlaşıdan asla vazgeçilmemesi gerektiğini anlatmıştık. Gelişmeleri, birlikte bekleyeceğiz, izleyeceğiz ve göreceğiz. Umarım birileri aldatılmış olmaz, umarım aldatanlar kervanına yenileri eklenmez.
Tek kişiye yüklenen yetki ile sorunların çözümü mümkün görülmemektedir. Sürdürülebilir bir durum değildir. İsraf ve yolsuzluk önlenmedikçe, vergi adaleti getirilmedikçe, hakça paylaşım sağlanmadıkça ekonomik refaha ulaşmak mümkün görülmemektedir.
Ülke kaynaklarının savurgan bir şekilde kullanılması, üreticinin bitirilmesi, betonlaşmanın yatırım olarak sunulması, ekonominin borçlanma ile finanse edilmesi sürdürülebilir bir durum değildir.
Bağımsız ve demokratik bir Türkiye olabilmenin yolu; öncelikle tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli olmak ve dışarıya ürünlerini satabilmekten geçer. Üreticilerin bugün geldiği nokta sürdürülebilir bir durum değildir. Üreticiler, kredilerle kredileri kapatmaya çalışırken daha fazla borçlanmaktadır. Üreticiler borç batağında, ipotekli, hacizli durumuna düşmüşler.
Ekonomik ve siyasi istikrar; ancak hukuka güvenilirlik ve sonucunda Demokrasinin kurum ve kurallarıyla tesisiyle sağlanabilir. Dünyada benzeri pek rastlanmayan bir yönetim şeklinde Hazine ve Maliye Bakanlığı’na liyakat yerine eş, dost, akraba atanması ekonomik ve siyasi istikrar açısından güven vermemektedir.
Üretim olmadan, üreticiyi korumadan, enflasyon tek haneye inmeden, döviz inmeden yüzde 7 büyümeden bahsetmek gerçekçi bir durum değildir. Türkiye’nin acilen yabancı sermayeye ihtiyacı vardır. Yabancı sermayenin gelebilmesi için de güven endeksinin yüksek olması gerekir.
Başta üreticiler olmak üzere, tüm emekçilerin emeklerinin karşılığını alabilmenin yolu; örgütlenme, dayanışma, bilgilenme ve diğer ülkelerdeki uygulamalar ile mukayese edebilme yeteneğinin gelişmişlik durumu ile orantılıdır
Türkiye, acilen yapısal sorunları gidermek durumundadır. Hukuki altyapı sorunu acilen çözüme kavuşturulmalıdır. Siyasi güven sorunu aşılmalıdır. Sosyal imkânlar artırılmalı, gelir dağılımı düzeltilmelidir. Ekonomik, siyasi ve sosyal reformlar yapılmalıdır. Dünya gerçeğine uygun reformlar yapılmalıdır.