Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin Önderi Atatürk, askeri dehasının yanında devlet adamlığı ve yöneticilik alanında gösterdiği üstün başarılar ile barışçı ve uzak görüşlülüğü ile de tanınmaktadır. Atatürk’ün dış politika alanında ortaya koyduğu geniş görüşlülük “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözleriyle çizdiği hedef ve bu yönde izlediği kararlı politikalar, Türk Devleti’nin bugünkü konumuna gelmesindeki en önemli etkeni teşkil etmiştir.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlıklar arasında yerini almasının etkin bir dış politika ve sağlam temeller üzerine kurulmuş dış ilişkiler sayesinde olabileceğini biliyordu. Bu nedenle, dış politika ve Türkiye’nin uluslararası alandaki yeri öncelik teşkil etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olabilmesi yolunda aynı ilkeleri paylaşan ülkelerle dostluk ilişkileri güçlendirmiştir.
Türk-Yunan sorunlarından Musul meselesine, Hatay’dan Boğazlar konusuna kadar birçok sorunun diplomasi yoluyla barışçı şekilde çözüme kavuşturulması, Türk Dış politikasının barışa verdiği önem kadar, dönemin şartları ışığında uygulanan gerçekçi diplomasinin de en çarpıcı örneklerini teşkil etmiştir. Atatürk döneminde, Milletler Cemiyeti üyeliğine kendi başvurusu olmadan davet edilen tek ülke Türkiye olmuş ve 1932’de anılan örgüte katılmıştır.
“Balkan Antantı” ve “Sadabat Paktı” İkinci Dünya Savaşı’na giden sürecin doğru bir şekilde tahlili sonucudur. Bugün, dünya milletleri tam bağımsızlıktan bahsediyorsa, bu fikri ilk ortaya atan Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Nitekim Lozan Konferansı’nda onun bu noktaya verdiği önem açıkça ortaya çıkmıştır. Çünkü bu konferansa gelenler kapitülasyonlardan vazgeçmeyi bir türlü gözlerine alamamışlardır. Atatürk gibi düşünen İsmet Paşa, bu konuda kararlılığını ispat etmiş ve kapitülasyonların tam olarak kaldırılmasını antlaşmaya koymayı başarmıştır.
Ankara yetkilileri laiklik kelimesini ilk defa Lozan’da kullanmıştır. Lozan, yüz yıllardır Batı karşısında diplomatik alanda eşit muamele görmeyen Türkiye’nin Batı’ya “Eşitliğini” kabul etmiştir. Lozan, yeryüzündeki bütün mazlum milletlere, emperyalizme başkaldırıp bağımsız olabileceklerini gösteren bir anahtardır. Lozan, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalandığı halde hala geçerli olan dünyadaki tek anlaşmadır. Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinin somut bir belgesidir.
Musul’un alınamaması, esasen o günkü şartlarda gücümüzün üzerinde olmasıydı. Boğazlar’da verilen tavizler ise 1937’de Montrö Sözleşmesi ile telafi edilmiştir. Hatay ise Lozan’da alınamamış fakat 1939’da Türkiye’ye katılmıştır. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleridir.
Milli Mücadele’nin ilk zaferini kazanarak Gümrü Antlaşması’nı yapan Kazım Karabekir Paşa, Büyük Taarruzu sevk ve idare eden Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephe Komutanı İsmet İnönü Paşa gibi nice Komutanlar ve onlarla birlikte savaşan Mehmetçikler ile yoksul fedakâr Türk Milleti’ne her zaman şükran borçluyuz.