Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK)’ne 1970’de başlayan küçük sızmalar 1981’de Askeri Liselere yerleşerek 1989 Harp Okulu mezunlarında etkin olmaya başlamıştır. 2000’li yıllarda TSK’nın önemli kadrolarında yol almış, 2012’den itibaren General/Amiral kadrolarını doldurmaya başlamışlardır. MİT Müsteşarı asker kökenliyken sivil atanmış, TSK’ya bağlı GES Komutanlığı MİT’e bağlanarak TSK’nın istihbarat elde etme imkân ve kabiliyeti yok edilmiştir.
MGK’da temsil durumu yeniden düzenlenerek TSK’nın etkinliği azaltılmış, MGK bünyesindeki Toplumla İlişkiler Başkanlığı’ndaki hafıza yok edilmiştir. 15 Temmuz destanlaştırılarak, Kurtuluş Savaşı Destanı adeta gölgede bırakılmak istenmiştir. Ülkemiz, uluslararası alanda izolasyona tabi tutulurken, içeride OHAL’e bağlı olarak KHK’ler ile yönetilir hale gelmiştir.
FETÖ, tüm kurumlara yerleşirken, yönetenlerin haberdar olmadığı kabul edilemez. Eski bir HSYK üyesi itirafçı olarak ifadesinde; “160’lar olarak belirlenen Yargıtay üyelerinin 120’ye yakının cemaat mensubu olduğunu biliyorum” dedi. Eski HSYK Bşk. Vek. İtirafçı olarak ifadesinde; (2011 yılındaki Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimiyle ilgili olarak) “Seçim sonucu F.G. Cemaati’nin daha önce belirlediği 108 adaydan 107 kişi aynen Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay’da ise Cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu.” Dedi.
Soru çalmalar, atamalar, kasetlerle siyaseti dizayn etmeler, Atatürkçü Subay ve General/Amiralleri tasfiye etmeleri sürecini görmemek mümkün değildir. Geçmişte yaşananlardan ders çıkarmak durumundayız. Tehditler, Türk Milleti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yöneliktir. FETÖ’nün tehdidini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Uluslararası güçlerin istihbarat birimleri FETÖ’yü kullanmışlardır. Yarın başka bir örgütle mücadele etmek durumda kalabiliriz. Bu nedenle milli birlik ve beraberliğimizi korumak durumundayız. Türkiye gibi jeopolitik konumda olan ülkelerin Silahlı Kuvvetleri güçlü olmak durumundadır.
Prof. Ersan Şen’in işaret ettiği gibi “Bugün gelinen noktada; İki tehlike bulunmaktadır.
Birincisi; görevden alınan ve ihraç edilen hakim ve savcılar gerçekten hakim ve savcılar değillermiş. Yargılama yaptıkları davalar yeniden incelenmelidir.
İkincisi; işlenen suç ile sonuç arasında nedensellik bağı kurulabiliyorsa tutuklanmalı. Yargılamanın şahsa hissettirilmesi gerekiyor.”
AİHM’nin siyasi ayağının etkili olduğu bilinmektedir. AİHM, AB’nin siyasi istikametinde hareket etmesi kuvvetle muhtemeldir. İç hukukun yolları normal şartlar altında işletilmesi gerekiyor. OHAL ortamında iç hukuk yollarının kapalı olması, uygulamaların da rutin hale gelmesi ve KHK’lar ile düzenlemeler getirilmesi gelecekte ülkemizi AİHM bağlamında sıkıntılı günlere götürebileceği beklenmelidir.