Sustukça, sustuk…
Biz sustuk, O konuştu!
Biz sustuk O bağırdı…
29 Ekim Cumhuriyet Bayramları kutlanmadı, hatta kutlanması yasaklandı…
Sustuk...
29 Ekim 1923’te, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştı…
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Günüydü…
Ülkemin Doğum Gününü kutlamaktan korktuk…
23 Nisan; Ata’mın çocuklara armağan ettiği, tüm dünya çocuklarının bayramıydı…
Kutlayamadık. Kutlamadık. Kutlamaktan korktuk…
Çocuklara tecavüz edilen, çocukları açlıktan öldüren, çocuk gelinleri olan bir ülke yarattık…
19 Mayıs Gençlik Bayramını kutlayamadık… Kutlamalarımız yasaklandı…
Gençlerimizi okutamadık, okutsak da diplomalı işsizler yarattık, genç öğretmenlerimizi atayamadık. Atanamamış ve intihar eden gençler yarattık…
Yıllarca, çalışıp emekli olan ama üç kuruş maaşa mahkum eden yaşlılarımızı yarattık…
Yarattık da yarattık…
Gıkımız bile çıkmadan, her şeye susarak yaptık hepsini…
Biz sustuk, o konuştu…
Biz sustuk, o bağırdı…
Biz sustuk, o terörist ilan etti…
Biz sustuk, O; hep aynı perdeden bağırmaya, dalga geçmeye devam etti.
Arada bir konuşanları, arada bir yazanları hemen susturdu. Susturmakla kalmadı içeri aldı…
Konuşan kadınımız, çalışan kadınımız, gülen kadınımız hafif meşrep ilan edildi…
Bu arada; Reis oldu, Başkomutan oldu, Cumhurbaşkanı oldu ve hiç bir şey yetmedi O’na…
O hala bağırmaya devam etti…
Şehitlerimiz geldi, “Askerlik ocağı yan gelip yatma yeri değildir” dedi.
Şehit Abisi; üzüntüsünü bildirdi ve ülkenin gerçeklerini haykırdı diye mesleğinden men edildi ve açığa alındı.
Üzüntüsünü bile yaşayamadı insanlar…
Tüm Televizyonları, tüm medyayı satın aldı. Yandaş bir medya yarattı. Ülke kan ağlarken, her şeyi toz pembe gösterdiler insanlara…
Gazetelerde yazamadılar, televizyonlarda söyleyemediler bile korkularından...
Tek Adam bağıra bağıra geldi…
Biz korktuk, muhalefet sustu, yazan gazeteci meslektaşlarım hiçbir gerekçe gösterilmeden içeri alındı…
Her seçim kampanyasında analar ağlamayacak dediler…
Anamızı ağlattılar…
Dolar, Euro aldı başını gitti…
Tekstilcisi, sanayicisi, turizmcisi iflas etti…
Ama O hep; ‘Eyyy’ diye bağırmaya devam etti…
O, ‘Eyyy’ dedikçe, biz tırstık… O, “Heyyy, Sen Kimsin!” dedikçe biz sustuk…
Oysa; tek adam bağıra bağıra geliyordu…
Biz sustukça, O; daha çok bağırdı…
Buraya kadar tamam…
Hiç kendimizi sorguladık mı? Biz niye korktuk, biz niye sustuk diye?
En son 31 Mart Yerel Seçimlerine geldik…
Adam yine hep aynı perdeden bağırmaya hakaretlere devam etti. “Eyyy!” Diye diye…
İstanbul’dan; Ekrem İmamoğlu diye bir Adam çıktı… Bütün ezberleri bozdu bu ADAM…
Eğitimse eğitim. Diploma ise diploma, nezaket, tevazu, saygı, sevgi… Bütün bunların toplamının adı; Ekrem İmamoğlu oldu…
31 Mart Günü çıkıp, “İstanbul’u biz aldık” dedi.
Bizim “TEK ADAM” sindiremedi bunu… Ardı arkası kesilmeyen itirazlar…
Saydılar İmamoğlu çıktı, saydılar İmamoğlu çıktı…
Sonra, “TEK ADAM” dedi ki…
Oynamıyorum da, saylamıyorum da…
Hayda!
23 Haziran’da İstanbul’da seçimler yenilenecek…
23 Haziran Günü İstanbul’da yaşayan herkese tatil yerleri kapalı…
Denizli’nin İlçesi Honaz’da Yüksel Kepenek kazanmışken, çeşitli bahanelerle seçimin iptal edilmesi ve 2 Haziran’da, Honaz’da tekrar seçimin yapılacak olması ülke genelinde İmamoğlun’dan çok farklı bir durum değil…
Öyleyse; slogan şu olmalı…
İstanbul’da; Ekrem İmamoğlu…
Honaz’da; Yüksel Kepenek…
Tek adamlığa karşı; sevgi ve emek kazanacak…
2 Haziran’da Honaz’a, 23 Haziran’da tüm ülkeme…
“GÜNEŞ DOĞACAK”
SUSMAYACAĞIZ…
Nazım ne demişti;
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!