Gazeteciler Günü mü? Bu yazı ne bir kutlama, ne bir anma. Bu, yangın yerinde susanlara karşı bir suç duyurusudur: Gerçeği susturanlara, ormanı yakanlara, kalemi kıranlara… Vicdanın, hafızanın ve hakikatin katillerine yazılmıştır.
Memleket cayır cayır yanıyor, yüreklerimiz kor, gözlerimiz kan. Son bir hafta ülkemiz alevlere teslim oldu Türkiye'nin dört bir yanında…
Sakarya Geyve’de 20 Temmuz’da başlayan yangın, Bilecik’e sıçradı, dumanları Eskişehir’e ulaştı; “ateş hortumu” dedikleri cehennem, köyleri yuttu.
Bilecik Osmaneli’de 4 gün süren yangın, Prof. Dr. Yunus Söylet Şifalı İçmeler Tesisini kül etti, 4 köy boşaldı.
Eskişehir Seyitgazi’de alevler Afyonkarahisar’a uzandı; 10 orman emekçisi, 5 AKUT gönüllüsü, rüzgarın ihanetinde can verdi.
Eskişehir’den, Denizli’ye gelen haberler bıçağı yüreğimize sapladı; 2 şehidimiz, 2 yaralı işçimiz var...
Çerkeş’te 100 dekar arazi, hayvanlar telef; Bayındır’da 5 ev, 3 hayvan yitip gitti. Balıkesir Susurluk’ta trafo yangını, Bursa’da otomotiv fabrikası alevler içinde. Bu yangınlar sadece ormanları değil, evlatlarımızı, umutlarımızı yaktı. Kaç ananın feryadı göğe yükseldi, kaç babanın yüreği yangın yeri, kaç çocuğun hayali kül oldu?
Sözde teröristler silah bıraktı diyorlar, değil mi? Hani şu “barış süreci” masallarıyla milletin aklıyla oynadıkları oyun. Peki, bu yangınlar kimin eseri? Bu yangınlar teröristten milyon kere beter. Dağdaki ateş bir köy yakar, ama bu alevler memleketin ciğerini, ruhunu, geleceğini yuttu. Ve siz, AKP hükümeti, bu yangınların gölgesinde ne yapıyorsunuz? Taziye mesajlarıyla milleti oyalıyor, “kontrol altında” masalları anlatıyorsunuz. Yangın uçağı nerede? Seferberlik nerede? Canlar yitip gitti, ama Saray’da sessizlik, Saray’da oyun son hızla devam ediyor...
Peki, böyle bir günde Gazeteciler Günü’nü mü kutlayacağız? Hangi bayram bu? Kalemine zincir, gerçeğe kelepçe vuran bir hükümet varken, bu günü kutlamak, şehitlerimize, yaralılarımıza ihanet değil mi?
AKP’nin 23 yıllık iktidarında basın özgürlüğü mezara gömüldü. CHP’li Utku Çakırözer’in raporları ortada: 2020’den 2025’e, 3 bin 252 gazeteci hakim karşısında, 405’i gözaltında, 140’ı zindanda. Tele 1, Halk TV, Sözcü’ye 329 kez sansür sopası. Türkiye, Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 159’uncu sıraya çakıldı. Terörist dedikleriniz silah bıraktı diye övünüyorsunuz, ama asıl terörü siz yaratıyorsunuz: Gerçeği susturarak, kalemi kırarak, memleketi yangın yerine çevirerek.
Yeşil maskeli talan yasaları, Meclis'ten geçti.
İklim Kanunu dediler, karbon ticaretiyle doğayı pazara sürdüler. Fabrikalar kirletecek, sonra “karbon kredisi” alıp aklanacak. Ormanlar akıllı şehir bahanesiyle ranta açılacak.
Yetmedi…
Maden Kanunu’nu torbaya gizlediler. Orman ve meralar, “kamu yararı” bahanesiyle maden sahası ilan edildi. Köyler boşaltılacak, topraklar delik deşik edilecek.
Biri yeşil ambalajlı, diğeri kazma kürekli ama ikisi de aynı: Memleketin doğasını, halkın geleceğini satıyorlar.“Türkiye mi iklim değişikliğinin müsebbibi? Bu küresel dayatma, vatanın gelişimine takoz!” Sosyal medyada halk bağırıyor: “İklim Kanunu’yla ormanlar bilerek yakılıyor, köyler boşaltılıp akıllı şehirlere tıkılacak!” Gerçek mi, komplo mu, bilmiyoruz; ama yangınların zamanlaması tesadüf mü? Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “54 yangınla mücadele ettik, 51’i kontrol altında” diyor, ama Eskişehir’de 10 yiğit alevlerin kucağında kaldı. Kelimeler boğazda düğüm düğüm…
AKP hükümeti, memleketi yangın yerine çevirdi. İklim Kanunu’nda fosil yakıtlardan çıkış yok, şeffaflık yok, bilim insanı yok. Paris İklim Anlaşması’na uyum diye milletin boğazına ip geçiriyorlar. Ormanlar yanarken altyapı eksik, denetim yok, önlem yok. Elektrik direği mi, ihmal mi, kasıt mı? Kimse hesap vermiyor. Halk ekmek kuyruğunda, esnaf borç batağında, gençler çaresiz ve umutsuz!..
Saray’da lüks uçaklar, şatafatlı sofralar. Yangınlar için “kontrol altında” diyorlar, ama ormanlar kül oldu, gencecik canlar yitip gitti. Ekrem İmamoğlu’na ve onlarca belediye başkanına yalan suçlamalarla gözaltı, muhaliflere baskı, gazetecilere kelepçe…
Gazeteciler Günü, bayram değil, feryat. Bu ülkede kimin değeri var ki gazetecinin olsun? Orman emekçisi alevde can veriyor, gazeteci kalemiyle susturuluyor, halk yoksullukla eziliyor. Ama biz susmayız. Susmak, bu yangına körükle gitmek demektir. Kalemimiz gözyaşı döker, ama o gözyaşında isyan var. Her satır, bir şehidin emanetine, bir ananın acısına, bir babanın çaresizliğine adanmalı.
AKP’nin kibirli sessizliğine, milletin feryadını yok sayan o şımarık oyunlarına bir tokat olmalı.Bu yangın hepimizi yaktı. Ormanlarımız, evlatlarımız, umutlarımız…
Ama küllerimizden doğmazsak, ne gazeteciliğin ne de insanlığın bayramı olur bu memlekette. Kalemi kaldır, yüreğini koy satırlara. Çünkü bu hükümet, memleketi ateşe atıp oyun oynamayı çok bilir; ama biz, o ateşi söndürmek için yazacağız. Bu yazı, bir ananın gözyaşına, bir babanın feryadına, bir şehidin anısına dokunsun. Çünkü başka türlü, bu yangın sönmez.
Bugün 24 Temmuz… Takvimlerde “Gazeteciler ve Basın Bayramı” yazıyor.
Neden mi?
Çünkü 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, gazeteler ilk kez sansür memurlarının denetimine girmeden basıldı. Kalem özgürleşti, matbaalarda zincirler çözüldü.
O gün bu gündür bu tarih “sansürün kaldırıldığı gün” diye kutlanır.
Kutlanır mı peki gerçekten?
Bugün haber yaparken gözaltına alınan gazeteciler, RTÜK cezalarıyla susturulan ekranlar, soru soran muhabirlere tokat atan korumalar o günü kutlayabiliyor mu?
Kalemin özgürlüğünden, kalem kırmaya geldik.
Bugün bayram değil, hatırlatma günüdür. Kalem hâlâ tutsaktır.
Şair Metin Altıoklar’ın dediği gibi,
Yaşamak bir görevdir yangın yerinde!...
Yaşamak bu yangın yerinde,
Her gün yeniden ölerek.
Zalimin elinde tutsak,
Cahile kurban olarak.
Yalanla kirlenmiş havada,
Güçlükle soluk alarak.
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek.
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak.
Toplanır ölü arkadaşlar,
Her biri bir yerden gelerek.
Kiminin boynunda ilmeği,
Kimi kanını silerek.
Her şeye rağmen, kalemini satmadan, onuruyla gazetecilik yapan tüm meslekteşlarımın 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı'nı kutlar, kalemlerinden özgürlük akan nice yıllar dilerim...





