Mesleğe yeni başladığım yıllarda bir kural vardı 5N 1K diye. Hepsi bir araya gelmezse haber yayınlanmazdı. O zamanlar böyle sosyal medya falan yok tabi. İnternet var ama internet haber siteleri yok. Zaten her yerde internette yok. Bazı kurumlarda çevirmeli modemle internete girilebiliyor, o da belirli kişiler girebiliyor.
Olay yerine gidilir, görüntü alınır, fotoğraf çekilir. Can kaybı varsa savcıdan önce olay yerine varılmalı ki bilgiler alınabilsin. Kimlik üzerinde yarısı mühür olan vesikalık fotoyu çekebilmek için sıraya girilir.
Şimdi internet haber sitelerimiz var, nerede de olmuş anında bir tanesine düşüyor. Evimin önünde kavga çıktı mesela, fotoğraf çektim, bilgilerini öğrendim eve girdim fotoğrafları indirirken baktım başka sitede haber girmiş bile. İçerik önemli değil, ‘şu mahallede kava çıktı, bur grup bir gruba saldırdı. 2 kişi yaralandı.’ Veya ‘2 otomobil çarpıştı biri pert, sürücüsü yaralandı.’
Sürücü kim, araçların plakası ne, kazanın sebebi nedir? Hak getire.
Eskiden televizyonlarda reyting denilen, gazetelerde tiraj denilen şey internet haber sitelerinde te ‘tık’ diye tabir ediliyor.
Haberin içeriği, doğru mu yanlış mı önemli değil, önemli olan en çok kiminki tıklanıyor?
Sanırım konunun biraz dışına çıktım. Asıl konumuz sosyal medya.
Günümüzde ana akım medya üzerinde var olduğuna inanılan kontrol mekanizması, insanların haberleri sosyal medyadan takip etmesine neden oluyor. Çünkü hangi televizyonu açsanız, hangi gazeteyi alsanız aynı servis edilen haberleri görüyorsunuz. Genellikle başlıklar dahi değişmiyor.
Hal böyle olunca emekli bir askerle yaptığım sohbeti hatırladım. Konumuz o dönemlerde epey gündemde olan ‘derin devlet.’
Yetkililerin inkar etmesine rağmen toplumla bir çok kişi olduğuna inanıyor. Bu konudaki görüşlerini soruyorum, cevap şöyle:
“Bir ülkede derin devlet olmaması için, derin olmayan devletin güçlü olması lazım.”
Aynen katıldığım bir görüş.
Eğer devlet vatandaşın güvenliğini sağlayamıyorsa, vatandaş yasal yollardan alacağını alamıyorsa, adaleti sağlayamıyorsa birileri çıkıp bu boşluğu doldurmak isteyecektir.
Aynı yöntem basın için de geçerli. Gezi olaylarında haber kanalları penguen belgeseli yayınlayınca vatandaş ister istemez haberleri sosyal medyadan takip etti. Haliyle ‘kesin bilgi yayalım’ diye başlayan aslı astarı olmayan binlerce haber sosyal medyada yer aldı. Oysa görevleri haberleri yayınlamak olan kurumlar işini özgürce yapabilmiş olsalardı, piyasada o kadar bilgi kirliliği olmayacak ve şu anda insanların akılları gezi olaylarıyla ilgili o kadar karışık olmayacaktı.
O günden bu yana trol hesaplardan yapılan aslı astarı olmayan birçok haber maalesef sosyal medya üzerinde artarak devam ediyor. Bir kişinin fotoğrafı üzerine o kişinin söylemiş gibi yapılan caps paylaşılıp altında o kişiye linç girişimleri başlatılıyor.
Bu girişimlere Denizli olarak da yabancı değiliz, İktidar partisinin o dönem merkez ilçe başkanı ve Denizli’de önemli işletmeleri olan işadamı hakkında, bir terör örgütünü temsil eden siyasi partinin il başkanı olduğu yönünde başlatılan mail zincirini hatırlıyoruz.
Cebinde telefonu olan herkesin muhabir olduğu bu dönemde, asıl medya işini tam yapamadığı için sosyal medya gittikçe önem kazanıyor. Bunun nimetlerinden çok iyi yararlanan siyasi ve ünlü kişiler de oldu ve olmaya devam ediyor.
Eski Ankara Büyükşehir Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, sosyal medyayı en iyi kullananların başında geliyordu. Eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da önemli sosyal medya fenomenleri arasında yer alıyor.
Denizli’de de sosyal medya fenomeni olmaya aday bir rektörümüz var. Özellikle gece yarıları yaptığı paylaşımlarla birkaç kez ülke gündemine gelmiş birisi olarak umarım diğerleriyle aynı sonu paylaşmaz diyorum.
Bir de troller var tabi. Sahte hesap açarak, buradan birilerine yaranmak için bazen ağza alınmayacak hakaretler yağdırabiliyorlar. Yolda karşınıza çıksa 2 kelimeyi bir araya getiremeyecek kişiler, klavyenin başında aslan kesiliveriyor. Sahte hesapların arkasında kendilerinin bulunamayacağını sanıyorlar.
Oysa digital alemde basılan her tuş kaydediliyor. Kim nereden bağlanıyor, hangi cihazdan yazıyor, cihazın seri numarasına kadar hepsi bulunuyor. Hani siz ağız dolusu küfürleri birilerine sıralıyorsunuz da bir şey olmuyor ya. İşte o sizin kim olduğunuz bilinmediği için değil, siz insan yerine konulmadığınız için bir şey olmuyor.
Şartlar ne olursa olsun insanoğlu haberleşmenin bir yolunu buluyor. Öyle veya böyle internet hayatımızda var olduğu sürece, haberleşme sektörü artık sosyal medyaya evriliyor, kullanmasını bilene. Televizyon ve gazeteler yakın tarihte sanki nostalji olarak yer alacak gibi. Yaşayıp göreceğiz…