ABD, İslam toprakları olan Irak’a 2003’te geldiğinde birçok ülke ABD’ye karşı çıkmıştı. Buna rağmen ABD müdahalede bulundu. Saddam’dan sonra oluşan otorite boşluğunu, Irak’ta uygulanan haksız yere işgal sonucundaki işkenceler, ölümler, göçler ve insan hakları ihlalleri örgütlerin doğmasına ve Suriye’de de zemin bulmasına neden oldu.
Suriye, Mart 2011’de iç karışıklık çıkmadan önce 22 milyon nüfusuyla huzurlu ve güvenli bir ülke görünümündeydi. ABD, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin politikaları Suriye’nin istikrarsızlaşmasına neden oldu. Suriye’deki Türkmenler ve Kürtler geri bırakılmış örgütsüz toplumlardı. Irak’ın kuzeyinden bu yönüyle farklılık arz etmektedir.
Irak ve Suriye’deki gelişmeleri birlikte değerlendirmek gerekiyor. Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırlar günümüzde tartışmalı hale getirilmiştir. Irak’a müdahaleden sonra sorunun yıllardır devam ettiği dikkate alındığında Suriye’de de kısa vadede çözüm beklenmemelidir. ABD’nin Irak’ta 475 askerinin ölmesi ve mali kayıpları kendi iç kamuoyunda tepkilere neden olmuştu. Bu nedenle ABD, Irak tecrübesiyle Suriye’de kendi askeri yerine sahadaki YPG- PYD’yi kullanmayı tercih etmiştir.
Suriye, coğrafi ve etnik durum dikkate alındığında Şam ve çevresi, Halep ve çevresi ile Şengal ve çevresi olarak üç bölümde değerlendirilirken son gelişmeler Suriye’yi kuzey ve güney olarak ikiye ayırma durumuna getirmiştir. Esasen Emperyalist devletlerin nihai hedefleri Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye kuzeyinde de yeni bir yapılanmanın oluşturulmasıdır.
Halen ABD ile Türkiye’nin menfaatleri Suriye’de örtüşmemektedir. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya katılmasından bu yana 1970’de afyon ekimi, 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı, 1984 sonrası Bölücü Terör Örgütü(BTÖ)’nün desteklenmesi, Muavenet gemisinin vurulması, 1 Mart tezkeresi, çuval hadisesi ve FETÖ desteği gibi krizlerle yapısal sorunlar oluştu. Hiçbir zaman güven tesis edilemedi. Aksine güvensizlik oluştu.
ABD, Bölücü Terör Örgütü(BTÖ)nün uzantısı YPG-PYD’ye ağır silahlar ve zırhlı araçlar verilmesinden vazgeçmedi. FETÖ liderinin iadesi konusunda ümit vermedi. IŞİD’e karşı operasyonlarda YPG-PYD yerine Türkiye’yi tercih etmedi. Rakka operasyonu da IŞİD’le mücadele adı altında İsrail’in güvenliğine hizmet etmektedir. Trump’ın konuşmasında Kore örneğini vermesi Türkiye’yi YPG-PYD’ye rağmen Suriye’de kullanma amacını taşıdığının işaretidir. Bu durumlar Türkiye açışından güvenlik tehdidinin devam edeceğini göstermektedir.
BTÖ, Marksist temele dayalı bir örgüt olarak kurulmakla birlikte, günümüzde etnik temele dayalı bir örgüt haline gelmiştir. BTÖ, 12 Mart 2016’da yasa dışı dokuz sol örgütün katılımıyla birliktelik sağladı. Bu birlikteliğe DHKP-C ise Emperyalist devletlere hizmet edildiği gerekçesiyle katılmamıştı. Türkiye, yurt içinde 3-5 bin BTÖ mensubu ile mücadele ederken şimdi uzantısı olan YPG-PYD’nin yaklaşık 50 bin kişilik bir gücü ile karşı karşıya kalmaktadır.
Türkiye’nin içeride terör, siyasi, ekonomik ve toplumsal uzlaşı sorunlarını çözmeden sınır ötesinde, dış politikada başarılı olması beklenmemelidir. ABD, Rusya, Çin ve İran’la hatta Suriye yönetimi ve İsrail ile ilişkileri geliştirmeden başarılı olması da mümkün görülmemektedir. Türkiye, dış politikada çok yönlü ittifakı esas alan yeni politikalar geliştirmek durumundadır.