Anayasa hareketlerine öncülük etmiş ilk metin olan Makarta’nın 38’nci maddesi; ”İnsanlar şahitler olmadan mahkeme huzuruna çıkarılamaz.” 40’ncı maddesi; “Kimseye adalet men edilemez, geciktirilemez.” 1808 Sened-i İttifak’tan bu yana demokratikleşme kazanımları bir çırpıda çöpe atılmakta, Yasama, Yürütme ve Yargıyı birleştiren, tüm devlet kurumlarındaki atamaları yapan, meclisin şeklen olacağı, tutarsızlıkları oluşturan değişikliği oylamaya kısa bir süre kaldı.
Türkiye’nin yönetim sistemini değiştiren ve yeni bir rejimi toplumun tümüne referandumla kabul ettirmeyi amaçlayan gelişmenin en sakat tarafı, ülke genelinde sağlanmış bir uzlaşmaya ve görüş birliğine dayanmaması.
Laik, demokratik, parlamenter cumhuriyet rejiminin yerine, “Cumhurbaşkanlığı sistemi” adıyla mutlak ve sınırsız yetkilere sahip “Tek bir adam”ın hükmedeceği bir yapı getirilmek istenmektedir.
TBMM’nin yasa çıkarma işlemlerinin cumhurbaşkanı kararnameleri ile ifa edebileceği bir sistem oluşturularak “Gazi Meclis” kötürüm hale getiriliyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini Cumhurbaşkanı atıyor. Geri kalanı mecliste çoğunluğu olan iktidar tarafı seçiyor. Böyle bir mahkeme, kanunları denetleyebilir mi? Kanunların anayasaya uygunluğuna karar verebilir mi? Cumhurbaşkanının yardımcılarını ve bakanları yargılayabilir mi?
HSYK’nın 13 üyesinden 6’sını Cumhurbaşkanı seçecek geri kalan 7 üye meclis tarafından yani çoğunluğu olan iktidar partisi tarafından seçilecek. Yargıtay üyelerini de HSYK belirleyecek.
Danıştay’ın 90 üyesinden dörtte birini, Yargıtay Başsavcısı ve Başsavcı Vekil’ini Cumhurbaşkanı seçecek. Bu şekilde oluşturulan yargının bağımsızlığından bahsedilebilir mi?
Milletini temsil eden Cumhurbaşkanı’nı bir siyasi partiyi temsil eder hale getirmenin, milleti ayrıştırıcı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır. Sonucun istikrarsızlık yaratacağı açıktır.
Referandumla yapılmak istenen devleti; ülkeyi ve insanların hak ve özgürlüklerini sınırsız ve denetimsiz yetkilerle donatılan “Tek bir kişiye” teslim etme girişimidir.
Parlamenter rejimlerde terör örgütleri uluslararası alanda “Terör Örgütü” olarak tanımlanırken, “Tek adam” yönetimlerinde terör örgütleri “Ayrılıkçı özgürlük hareketi” adını alırlar. Bu durum ise yabancı ülkelerin açıktan silah yardımına hatta asker yardımına götüren yolu açmaktadır. Böyle bir sonuç ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eder hale getirmektedir.
1 Mart Tezkeresi, parlamenter sistemimiz içerisinde TBMM’de reddedilmişti. Ülke yönetimi “Tek adam” sistemi içerisinde kabul edilme riski bulunan karar süreci sonucunda, ABD işgali ile karşı karşıya kalabilirdi. Parlamenter sistem sayesindedir ki, ülkemiz bağımsızlığı ve özgürlüğünden ödün vermemiştir.
Tarihsel deneyim, kuvvetler ayrılığı ile devlet gücünü sınırlandırmayan rejimlerin otoriterliğe dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
Bütün bu tespitler, yüce Türk Milleti’nin kararında etkili olacağı inancıyla Anayasa değişikliği kabul edilmeyecektir.